top of page

Algı Oyunları 1


Algı Oyunları

Evrenin en güzel eserlerinden biri olan Dünyamızda, var oluş özümüzü unutmuş, doğamıza aykırı bir yaşam sürdürüyoruz. İçinde uzun zaman geçirdikçe nefes almamızı zorlaştıran derin bir sarmal... Oysa algımızda normalleştirilen her şey kocaman bir kurgu.

İşin özünde, yüz yıllardır dünyayı yöneten üç-beş ailenin modern köleleriyiz. Düzenli ve bilinçli bir şekilde ayrıştırılıyoruz. Küçük kümeleri yönetmesi daha kolay! Farklı inanışlarla doldurulan, mutluluğun tek anahtarının para ve onun getirisi maddi güç olduğuna inandırılan, bu uğurda şuursuzca birbiri ile çatışan kümeler. Ve bu çatışmadan beslenen, insan suretinde ama gerçek anlamda insanlığını kaybetmiş yaratıklar.

Bizleri o kadar meşgul tutuyorlar ki, hiç bir şeyi sorgulamaya, anlamaya fırsatımız olmuyor. Her daim süren müthiş bir yaşam kaygısı. Parası olan ‘ya kaybedersem’ korkusundan, olmayan ise sözde yaşam kalitesini yükseltebilmek adına daha fazlasını kazanmak için sürekli bir koşturmaca halinde. Sadece tüketim, sahip olma ve güç üzerine kurulu, çıkışının olmadığına inandırıldığımız zekice kurgulanan bir düzen. İnsanoğlunun en zayıf duygusu olan ‘sevilme’ ihtiyacından yola çıkılan bir düzen. Sevilmek, beğenilmek, kabul ve değer görmek hepimizin ihtiyacı... Yüz yıllardır bizlere dayatılan sistem sayesinde, bu duygusal ihtiyaçlarımızın sadece ve sadece dış kaynaklarla tatmin edilebileceğini sanıyoruz.

Bugün milyonlarca lira harcanan arabalar, kıyafetler, aksesuarlar, parfümler, estetik operasyonlar vs. Hepsi bu tatmin duygusuna hitap ediyor. Şu anda hangi model araba kullanıyorsun? Neden o marka arabayı tercih ettin? Sana ne vadediyordu? ‘Özgürlük, hayat senin, kim tutar seni...’ Hayatında sahip olamadığın ama özünün doğal hakkı olan özgürlük ve macera hissini fazla sızlanıp, uyanma diye x marka araba ile tatmin etmen için yaratılan pazarlama harikası bir yaşam. Eee şimdi o araba için bilmem kaç milyon lira harcanacak. Kredi almak lazım. O kredinin ödenebilmesi için bilmem kaç bin lira kazanılacak bir işte çalışmak lazım. O işe girince statü gereği bilmem kaç milyon liralık x marka kıyafetler, ayakkabılar, saat vs. almak lazım. Eş, dost, iş çevresi ile havalanmak için x restorana, x bara gitmek lazım. Evinin de, ortamlara yakın, bilmem kaç binlik bir x semtte olması lazım. Ve tüm bu harcamaların sonucu oluşan borçları, kredileri, kredi, kartlarını ödemek için daha da çok çalışmak lazım. Daha çok çalışırken daha fazla stres yüklendiğin hayattan bozulan ruh ve beden sağlığın için doktora, psikoloğa... Oradan anti-depresanlara... Oradan kendin olamadan yaşadığın mutsuz ilişkilere... O mutsuz ilişkilerden sahip olduğun, yoğunluğun nedeni ile genetik bağı ve bilmem kaç milyon liralık x koleji masrafları dışında seninle bir bağı olmayan, çünkü bakıcılarla büyüyen mutsuz çocuklara ve çok daha da fazlasına etki eden zincirleme bir trafik kazası...

Bu arada olur da başına düşen bir saksıdan uyanırsan, en son çıkış için arayışların sırasında değiştireceğin yaşam biçimin sonrasında eş, dost ve çocuklarının ‘ya artık beni sevmezlerse’ korkusu, seni zaten tüm bunları yaşamadan önceki ilk çıkışta fark etmen gereken, sevginin tüm bunlarla hiç bir ilgisi olmadığı bilgisine uyandırırsa şanslısın...

Dünyayı yöneten ve tüm mutsuzlukların kaynağı olan bu derin algı oyunundan ne kadar erken çıkarsak, o kadar şanslıyız. Esas yaşam kaynağımız olan sevgi, beklentisizdir, içten gelir, karşılıksızdır, koşulsuzdur. Öz, özü sever... Değer görmek ve kabullenilmek ihtiyaçları zaten bu gerçek sevgi ile kendiliğinden oluşur. Bu dünyada her birimizden bir tane daha olmadığını düşünürsek, zaten yeterince özeliz. Varlığımızı anlamlandırmak için markaların sloganlarını alnımıza kazımaya gerek yok! Yaşamsal ana ihtiyaçlarımızı karşılamak için sistem köleliğine kurban olmaya gerek yok!

İnsanoğlu 9-6 masa başında çürüsün diye yaratılmamış. Tüm bu suni düzen yüzünden her gün milim milim yok ettiğimiz doğa zaten bizlere yaşamamız için pek çok şeyi sunuyor. Düşünsene kapitalist düzenin yıprattığı doğa yüzünden organik gıda diye bir ihtiyaç ortaya çıktı. Önce bozdular. Şimdi zaten doğal olması gerekeni ekstra üretip 10 katı fiyata satıyorlar. Köylü zaten doğası gereği organik olan yumurtasını, sebzesini, meyvesini satamasın diye üzerine damga ıvır zıvır bir dünya formalite yaratıyorlar. Köyleri bile bile yok etmeye çalışıyorlar. Tarımı, hayvancılığı öldürüyorlar. Muhtemelen zamanında Köy Enstitülerini de şehirdeki kölelerin sayısını arttırmak için kapattılar.

Gıda dışındaki ihtiyaçlar da binlerce liralar harcanmadan elde edilebilecek şeyler. Giyinmek adına 10 liraya da alabileceğin bir tişört varken, sırf x marka diye 100 lira vermek... Üstelik gardırobunda alıp sadece bir kere giydiğin, hatta daha hiç giymediğin ve etiketi bile üzerinde duran kıyafetler varken...

Televizyon programlarında, dizilerde, dergilerde... pompalanan hayatlar uğruna bu kadar hırpalanmamıza gerek yok! Her şeyin daha çoğuna sahip olmak asla içimizdeki o derin ‘sevgi’ boşluğunu dolduramayacak. Çünkü o asla satın alınabilir olmayacak...

Dünyanın sürüklendiği güç savaşları ve kaostan kurtulabilmemizin tek yolu, bizlerin bu algı oyunlarının farkında olmamız, uyanmamız ve yaşadığımız her anı anlamlandırarak, cesurca yaşamamız... Gerçekten mutlu, sevgi ve huzur dolu bir hayat yaşamak, gelecek nesillere güzel bir Dünya bırakmak istiyorsak, farkında, sorgulayan ve sevgi dolu cesur yüreklere ihtiyaç var. Dünyayı sadece sevgi kurtarabilir!

Devamı gelecek ;)

Sevgiyle Kalın...

Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Grey LinkedIn Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Instagram Icon
bottom of page