top of page

Algı Oyunları 3 - İyiler ve Kötüler


Bir varmış bir yokmuş... Çok çok uzaklarda, uzun yıllardır kötülüğe hizmet eden bir kralın yönettiği küçük bir ülke varmış. Bir zamanlar masmavi gökyüzünden üzerine bereket yağan, toprağından bolluk fışkıran, sokaklarının neşeli çocuk sesleri, konu komşu sohbetleri ile dolduğu bu küçük ülke şimdilerde gri bulutların hüküm sürdüğü, ağaçlarının kuruduğu, korkunun ve ölümün kol gezdiği, mutsuz insanların yaşadığı bir yer haline gelmiş.


Kötü kalpli kral yıllar içinde bu iyi kalpli, yardımsever, güler yüzlü insanların gözlerini görmez, kulaklarını duymaz, yüreklerini sevmez hale getirmeleri için büyücülerini ülkenin dört bir yanında görevlendirmiş. Önce fakir ve muhtaç insanlar bu büyücülerin kendilerine verdiği zehirli elmaları krallarının onlara olan sevgisini gösterdiğini sanıp hiç tereddüt etmeden yemişler. Elmaların zehri kanlarına öyle çabuk karışmış ki, sonrasında pek çoğu o elmalar olmadan yaşayamaz hale gelmişler. Gözlerine, kulaklarına ve yüreklerine inen perde ile kötü kralın istekleri dışında hiç bir şeyi anlamaz, söyledikleri dışında hiç bir şeye inanmaz olmuşlar. Gerçek hayattan kopup, kötü kralın onlara sunduğu yalan dünya içinde kendilerini, zaten az olan topraklarını, maddi manevi tüm varlıklarını kaybedip, tamamen o zehirli elmalara bağımlı hale gelmişler. O elmaları yemeği reddeden, onlara gerçeği göstermeye çalışan komşuları ile kanlı bıçaklı olmuşlar.


Gel zaman git zaman kötülüğünü yaydıkça daha da güçlenen kötü kral, daha güçlü büyücülerini bu sefer altın kaplı, parıltılı zehirli elmalarla ülkenin daha eğitimli, eli iş tutan esnaflarına göndermiş. Gözünü altının parıltısı büyüleyen bazı esnaflar da bu görkemli zehirli elmaları krallarının hediyesi olarak kabul edip afiyetle yemişler. Hatta onlara bu altın kaplı zehirli elmaların ağaçları sunulunca, yıllarca bereketli meyvelerini yedikleri tüm ağaçlara artık ihtiyaçları kalmadıklarını sanıp kesmişler. Gözlerine, kulaklarına, yüreklerine inen perde ile kasaları altın kaplı elmalarla doldukça, yıllarca ekinini yedikleri topraklarını nasıl kuruttuklarını hiç fark etmemişler. Yerlerini, ekildiği alanı taşa dönüştüren o zehirli ağaçlarla doldurmuşlar. Zehrin etkisi ile kötü kralın sadık hizmetkarları haline gelmişler. Onların aksine bu görkemli zehirli elmaları yemeyen diğer esnaf dostlarının uyarılarını dinlememişler. Bilakis onlara da saldırıp, sahip oldukları işleri ellerinden almaya, yok etmeye çalışmışlar.


Tüm bu zaman zarfında zehirli elmalardan yemeyen ve kötü kralın yaptığı kötülüklerin farkında olan, hala iyiliğe inan insanlar iyi niyetle beklemişler. Bir gün mutlaka bu kötülüğün son bulacağını ve buna hizmet eden kötü insanların ışığı görüp, aydınlanacağını umut etmişler. Ne var ki, hiç de umdukları gibi olmamış. Bilakis, kötü kral kötülüğünü yaydıkça daha da güçlenmiş. Sahip olduğu bu büyük güç onu sarhoş etmiş. Büyücülerine, zehirli elmalarından yemeyenleri ve onları inkar edenleri cezalandırmalarını emretmiş. Yetmemiş, yıllar içinde kendisinin sadık hizmetkarı haline gelen halktan, esnaftan bazılarına da büyücülük yapmaları için yetki vermiş. Arada karşı gelenler oldukça onları da korku dağlarında acımasızca yok etmiş.


Daha çok korku saldıkça, daha çok kötülüğünü yaydıkça iyice güçlenen kötü kral, kendisine hizmet etmeyen iyi insanların sevdiği her şeyi yok etmeye ve herkesin canını acıtmaya başlamış. Onların korkularını besleyerek, umutlarını kırmaya çalışmış. Uzun bir süre kötü kralın yarattığı korku dağlarının eteklerinde ümitsizce mahsur kalan iyi insanlara her pes edecekleri zaman, mutlaka içlerinden bir kaç tanesi ortaya çıkıp, neden vazgeçmemeleri gerektiğini anlatmış. Böylece her kötülüğe rağmen ayakta ve bir arada kalmayı başarmışlar. İyiliğe ve sevgiye tutunmaya devam etmişler.


Derken bir gün, aralarından biri dayanamayıp kendini ortaya atmış. Kendini azınlık olarak gören ve dört bir yanının kötülükle sarıldığına inanan bu iyi insanlara, esasında ne kadar çok ve güçlü olduklarını anlatmış. Kötü kralın da zaten onların gücünü ve çokluğunu bildiğini, bu yüzden onları kötülükleri ile korkutarak, kendilerini zayıf hissetmelerini sağlamaya çalıştığından bahsetmiş. Karanlığı da aydınlığın var ettiğini, istedikleri zaman, güçlerini bir araya getirdiklerinde onların ışığının karanlığı nasıl yok edebileceğini haykırmış. Kulaktan kulağa yayılan bu sözlerle gücünü geri toplamaya başlayan iyi insanlar, birken on, onken yüz, yüzken bin, binken milyonlar olmuşlar. Güneşin, yeşilin, mavinin güzelliğini, sevginin sıcaklığını hatırlamışlar. İşte o anda, eteğinde sıkışıp kaldıkları o korku dağı bir anda toz olmuş. Gri bulutlar açılmış. Yerini pırıldayan kocaman güneşe ve masmavi gökyüzüne bırakmış. Topraklar yeşermiş, yemiş dolu ağaçlar gökyüzüne uzanmış.


Bu değişimi hisseden büyücüler, hemen krallığında kötülüğünün keyfini süren kötü kralın yanına koşmuşlar. Duyduklarına inanmak istemeyen kötü kral tahtından ayağa kalkmış ama artık eski gücüne sahip olmadığını anlayıp sendelemiş. Zar zor yürüyerek pencerenin önüne gelmiş ve hızlıca kaybolan gri bulutların yerini alan kocaman güneş o parlak ışıkları ile önce gözlerini kör etmiş. Sonra da tüm bedenini toza çevirmiş. Yok olan kötü kral ile beraber büyücüleri de havaya karışmış. Zehirli elmasının ve saldığı tüm kötülüklerin etkisi tamamen yok olmuş. Elmayı yiyen, o kadar senedir o zehrin etkisi ile uyuyan herkes kendine gelmiş. Etraflarını saran iyi insanlarla kucaklaşmışlar, yeniden bir bütün olmuşlar.


Masal bu ya, iyiler her zaman olduğu gibi bu sefer de kazanmış. Ve tüm bu iyi insanlar, o günden sonra da bir daha asla kötülüğün bu güzel ülkelerine girmesine izin vermemişler. Kendilerine uzanan her elmayı yememeye, her güce hizmet etmemeye yemin edip, sonsuza kadar sevginin, iyiliğin, bolluğun ve bereketin hüküm sürdüğü güzel ülkelerinde, iyilikle yaşamaya devam etmişler...

Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Grey LinkedIn Icon
  • Grey Twitter Icon
  • Grey Instagram Icon
bottom of page